Sayfalar

16 Ağustos 2016 Salı

Bir Gün Tek Başına

Bir gün tek başına kitabı Vedat Türkali' nin basyapitlarindan biri.
Geçmişinde öğretmenlik yapan, ihtiraslarının sonucu meslek hayatı kitapçılıkla kesişen, yaşama dair aşka dair heyecanını ve inancını kaybetmeyen birinin hayatını anlattığı , her öğün bir kaç sayfa alarak İstanbul geçmişine dair hafızalarımızın karnını doyurabileceğimiz ; bazense meydanlarda sevgilisini kaybetmiş yaşlı bir adamın ürkek çocukluğuyla onu araması, hayatını sorguladığı sahnelere şahit olacağımız güzel kitap.




Vedat Türkali 'nin efsane şiiri de sizi bu kitapta beklemekte.


İSTANBUL

Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniyende güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri



Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul



Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul



Plajlarında karaborsacılar
Yağlı gövdelerini kuma sermiştir.
Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
Meyvesini birlikte devşirirler
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul



Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masalıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerin gayrısına yaşamak yok



Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi
Seni öldürürler
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir
İpek şiltelerin istakozların
ve ahmak selameti için
Hakkında idam hükümleri verilir



Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin
Cellatlara gün doğdu
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
Bir kalem yazın vardır
Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez



Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde



Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bulutların ardında damla damla sesler
Gülen çehreleri ve cesaretleriyle
Arkadaşlar çıktı karşıma
Dindi şakalarımın ağrısı



Bir kadın yoldaş tanırdım
Bir kardeş karısı
Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuzbeş kiloluk sırrımızı
Zafer kanlı zafer kıpkırmızı

Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul

Bekle bizi

Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle

Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla

Mavi denizlerine yaslanmış

Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle

Ve bir kuruşa Yenihayat satan

Tophanenin karanlık sokaklarında

Koyunkoyuna yatan

Kirli çocuklarınla bekle bizi

Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi

Bekle dinamiti tarihin

Bekle yumruklarımız

Haramilerin saltanıtını yıksın

Bekle o günler gelsin İstanbul bekle

Sen bize layıksın

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Demokrasi

 Geçmiş ve günümüzün, muhtemelen geleceğin en meşhur kelimesi demokrasi. Peki hakkımız yendiğinde, darbe olduğunda,bir usulsüzlük olduğunda  bizi kurtaran bu sihirli kelime nasıl doğdu, anlamını biliyor muyuz ?

Sokrates bilgin kişinin karşısındaki kişiyi aydınlatırken doğru sorularak sorarak onu doğruya yönlendirdiğini savunur. Tıpkı ebenin, kadınların çocuk doğurmasına yardım ederkenki görevi gibi, kişilerin sahip olduğu  verileri doğru sorularla olgunlaştırır   ve doğruya, bilgiye ulaşmasını sağlar.
Eğer kavramları sorgularsak, kendi beyin süzgecimizden süzersek ancak o zaman demokrasiyi içselleştirmiş, benimsemiş oluruz.

Şimdi gelelim demokrasiye...Demokrasi kelimesi yunanca "demos"  ve  "kratos" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelir.
"Demos" halk, "kratos" güç, kuvvet, otorite, hakimiyet anlamına gelir. Kısaca halkın kendi kendini yönettiği devlet yönetim biçimidir.

Demokrasi dört temel elementten oluşur :

  • Hükümetlerin adil ve özgür bir seçimle belirlenmesi,
  • Sivil hayatta ve politikada vatandaşların aktif olarak rol alması,
  • Tüm vatandaşların  insan haklarının korunması,
  • Kanun ve prosedürlerinin tüm vatandaşlara eşit ve adil bir şekilde uygulanması 
*Peki şimdi soralım bu dört elementin kaçı hangi ülkelerde tam olarak temsil ediliyor ?

*Hükümetin belirlenmesinde halk ne derece belirleyici ? Tüm vatandaşların hükümeti, parlamentoyu belirleme hakkı varsa seçimlerde baraj koyarak toplumun belirli kesimlerinin seçim hakkını meclis dışı bırakmak demokratik mi ?

*Tüm vatandaşların insan hakları korunuyor mu? Avrupa İnsan Hakları mahkemesine ülkelerden yapılan müracatlarla o ülkenin kendi içinde ne kadar demokratik olduğunu yorumlayabilir miyiz ?

*Kanun ve prosedürler  vatandaşın gelir düzeyine bakılmaksızın eşit ve adil mi? Yoksa kanunların adillik yerine güçlülüğü mü savunuyor ?

Bu yazı demokrasi ile ilgili yazacağım yazıların başlangıcı olacağından dolayı bu soruların ayrıntılarına ilerde yazacağım yazılarda gireceğim.

Yazının perspektifini aşağıdaki yayın üzerinden sonraki yazılarımda genişleteceğim.

http://web.stanford.edu/~ldiamond/iraq/WhaIsDemocracy012004.htm