Sayfalar

13 Şubat 2022 Pazar

BEYİN


 BEYİN

Beyni yönetmek kolay gozukuyor aslında ;

Düşün, komutu gönder,eyleme geç.. Mesela su mu dolduracaksın ? Sürahiye uzan, bardağa dök ve sürahiyi yerine koy.Beynin burda hiçbir itirazı yok , gayet basit... 

Basit eylemlerde kendini yönetebilirken, fiziki eyleme donustüremediğimiz fakat tamamen kendi içimizde olan şeylere neden komut veremiyoruz ?  Mesela bir hatıranız var ; " sevgili beyin bu konu bizi üzer silelim bunu beyinden " dediğinizde komut neden error veriyor? İnsanın kendi beyni sadist aynı zaman mazoşişt  olması gerek bunun için. Kendi cumhuriyetini mi ilan etmek istiyor ? Sanmıyorum...

Belki de unutmamak gerekiyor, acı çekip kendini gerçekleştirmeni istiyor sana ders vererek ;  " henüz dersini almadın, unutmuyorum !" diyor... Mutabakata da kapalı, mecbur hatırlayacak ve ders alacaksın.

Tamam ama sevgili beyin ders alması gereken neden benim ya oysa? "Tartışmaya kapalı."

Ara ara yaşattığın artçıl şoklara bakarsak henuz gorevi tamamlayamadık, biraz bekleyelim belki fikrin değişir, beyin ?



1 Mayıs 2018 Salı

Biteviye

Merhametli bir farenin dış gıcırtıları arasında

 Soyut bir ıslık ile süregelen

 Biteviye çırpınışlar



Ne bir serçenin kanat çırpınışındaki cereyan bizi hayata bağlayan

Ne her  seferinde buğday tarlalarına sürüyen hayalleriyle toprakta filizlenen umutlar


Ruhudur insanı hayata bağlayan ; beden ki ruhun mezarı ,




14 Kasım 2017 Salı

ANLAR


ANLAR 
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM..

Yazar: Leyla Navaro

21 Mart 2017 Salı

Tırtıl

Son terkedeşlerimden biriydi...Masum çırpınışları, emekleyerek gittiğimiz bu yolda çan sesinin dinmesine yakın olan sesten, titreklikten öteye gitmiyordu. Bir senfoni orkestrası gibi irili ufaklı dizilmiş karınca sürüleri... Beraber olmalarına rağmen bir o kadarda birbirine uzak iki gezegen gibi hoyrat, bin yüz yirmi dört katlı rezidansta birbirini tanımayan iki daire gibi olan ama yolundan sapmayan tırtıllar; iğrenç bağırma ve heyezanları,birbirini kovalayan yakarışlarıyla yolun tükenmesini beklediler.Taaaaki zincirdenden bir halka eksilip yeni bir halka eklenene kadar....Ve sonunda bende eksildim.

Bugun soz bir kez daha  İstanbul trafiğini terkettim.


10 Ocak 2017 Salı

Kar aşağıdan yukarıya yağıyordu yer çekimine inat. İnsanların düşerken onun yükselmesi, İsçivreli  bilim adamları tarafından yeryüzünde yer çekimini varlıkların  saflık derecesinin belirlediği şeklinde yorumlandı.Evet yanlış duymadınız! Doğruluk terazisi adı verdikleri cihaz ile varlıkların bir kısmının neden feza da dolaştığı bir kısmının ise üzerine basılan sakız gibi nasıl yere yapıştığı böylece anlaşılıyordu....



Kimi insanlar o kadar kirliydilerki yeryüzünün bir parçası olduğu söylemek büyük bir yalan olmazdı, kimileriyse bulutlarda o güneş senin bu yıldız benim diyerek zevkle sefa çekiyorlardı... Ama en güzeli de toprağa temas edenlerin ne yaparsalar yapsınlar fezaya doğru çıkamamasıydı; fezadakilerin bir yanı  bir lambanın içindeki elektrik telinin titrekliğinde  bundan acı çeksede günün birinde onlarından da çabalayarak,emek vererek yanlarına gelme hayali içlerini ısıtmaya yetiyordu.Yerdeki kitle kendini eğitttikçe öğrendiler, öğrendikçe aydınlandılar,aydınlandıkça yükseldiler ; yer çekiminin omuzlarında. En sonunda tek bir katman oldu insanlar... Bulutların gölgesinde güneşlenen insanlara hasretle..

8 Aralık 2016 Perşembe

Bir tatlı huzur




    Ne diyor Münir Selçuk;Sarsın bizi şarap rengi dumanlar...
                                     

                          
                                               
   
Yok başka yerin lütfü ne yazdan ne de kıştan
    Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamıştan, ah Kalamıştan
    Yok zerre teselli ne gülüşten ne bakıştan
     Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamıştan, ah Kalamıştan
     İstanbulu sevmezse gönül aşkı ne anlar, aşkı ne anlar
     Düşsün suya yer yer erisin eski zemanlar, eski zemanlar
     Sarsın bizi akşamda şarap rengi dumanlar, şarap rengi dumanlar
     Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan, ah kalamıştan
    Of off... fethettiniz ay parlayarak sen gülerekten
    Gündüz koya sen gel gece kalsın a yanımda of of
    Ses çıkmıyor artık ne kürekten ne yürekten
    Emret güzelim istediğin şarkıyı emret of of
    Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamıştan, Ah Kalamıştan

16 Ağustos 2016 Salı

Bir Gün Tek Başına

Bir gün tek başına kitabı Vedat Türkali' nin basyapitlarindan biri.
Geçmişinde öğretmenlik yapan, ihtiraslarının sonucu meslek hayatı kitapçılıkla kesişen, yaşama dair aşka dair heyecanını ve inancını kaybetmeyen birinin hayatını anlattığı , her öğün bir kaç sayfa alarak İstanbul geçmişine dair hafızalarımızın karnını doyurabileceğimiz ; bazense meydanlarda sevgilisini kaybetmiş yaşlı bir adamın ürkek çocukluğuyla onu araması, hayatını sorguladığı sahnelere şahit olacağımız güzel kitap.




Vedat Türkali 'nin efsane şiiri de sizi bu kitapta beklemekte.


İSTANBUL

Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniyende güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri



Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul



Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul



Plajlarında karaborsacılar
Yağlı gövdelerini kuma sermiştir.
Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
Meyvesini birlikte devşirirler
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul



Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masalıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerin gayrısına yaşamak yok



Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi
Seni öldürürler
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir
İpek şiltelerin istakozların
ve ahmak selameti için
Hakkında idam hükümleri verilir



Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin
Cellatlara gün doğdu
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
Bir kalem yazın vardır
Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez



Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde



Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bulutların ardında damla damla sesler
Gülen çehreleri ve cesaretleriyle
Arkadaşlar çıktı karşıma
Dindi şakalarımın ağrısı



Bir kadın yoldaş tanırdım
Bir kardeş karısı
Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuzbeş kiloluk sırrımızı
Zafer kanlı zafer kıpkırmızı

Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul

Bekle bizi

Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle

Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla

Mavi denizlerine yaslanmış

Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle

Ve bir kuruşa Yenihayat satan

Tophanenin karanlık sokaklarında

Koyunkoyuna yatan

Kirli çocuklarınla bekle bizi

Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi

Bekle dinamiti tarihin

Bekle yumruklarımız

Haramilerin saltanıtını yıksın

Bekle o günler gelsin İstanbul bekle

Sen bize layıksın